Jane Eyre – Bölüm 21 (Sadece İki Sayfa)

Dünya Klasikleri - Türkçe Jane Eyre

Tanıdık bir yüz oradaydı: eskisi gibi sert, acımasız; o hiçbir şeyin yumuşatamadığı kendine özgü bakış, biraz yukarı kalkmış, buyurgan, despot kaş… Kaç kez o kaşın tehditle ve nefretle üzerime indiğini görmüştüm! Çocukluk korkularımın ve acılarımın hatırası, şimdi o sert çizgiyi seyrederken yeniden canlandı. Yine de eğildim ve onu öptüm; bana baktı.

“Bu Jane Eyre mi?” dedi.

“Evet, Bayan Reed. Nasılsınız, sevgili teyzem?”

Bir zamanlar ona bir daha “teyze” demeyeceğime yemin etmiştim; şimdi bu yemini unutmak ve bozmak bana günah gibi gelmedi. Parmaklarım çarşafın dışında duran eline kenetlenmişti; eğer o elimi şefkatle sıkmış olsaydı, o anda gerçek bir sevinç hissederdim. Ama duygusuz yaradılışlar çabucak yumuşamaz, doğal nefretler de öyle kolay silinmez. Bayan Reed elini çekti ve yüzünü biraz benden yana çevirmeyerek havanın sıcak olduğunu söyledi. Sonra bana yeniden öyle buz gibi baktı ki, onun hakkımdaki kanaatinin—bana karşı duygusunun—hiç değişmediğini ve değişmeyeceğini bir anda hissettim. O taş gibi bakıştan—şefkate kapalı, gözyaşına çözülmez—biliyordum ki, beni son ana kadar kötü saymaya kararlıydı; çünkü beni iyi bilmek ona cömert bir haz vermeyecek, sadece incinmiş bir gurur duygusu verecekti.

Acı hissettim, sonra öfke; ve ardından, onun doğasına ve iradesine rağmen onu alt etmeye, onun üzerinde bir hâkimiyet kurmaya dair bir kararlılık. Gözyaşlarım tıpkı çocuklukta olduğu gibi yükselmişti; onları kaynağına geri gönderdim. Yatağın başucuna bir sandalye çektim; oturdum, yastığın üzerine doğru eğildim.

“Beni çağırdınız,” dedim, “ve ben buradayım; sizin halinizi görene kadar kalmaya niyetliyim.”

“Elbette! Kızlarımı gördünüz mü?”

“Evet.”

“Pekâlâ, onlara benim sizin burada kalmanızı istediğimi söyleyebilirsiniz; aklımdaki bazı şeyleri sizinle konuşmak istiyorum: bu gece için çok geç, hem de hatırlamakta zorlanıyorum. Ama söylemek istediğim bir şey vardı—bir düşüneyim—”

O dalgın bakış ve değişmiş sesi, bir zamanlar güçlü olan bedeninde ne fırtınalar koptuğunu gösteriyordu. Huzursuzca dönerek örtüleri üzerine çekti; dirseğim yorganın bir köşesinde durduğu için örtüyü sabitlemişti: birden sinirlendi.

“Otur doğrul!” dedi; “Örtüleri tutarak beni rahatsız etme. Sen Jane Eyre misin?”

“Ben Jane Eyre’im.”

“Ben o çocukla kimsenin inanamayacağı kadar uğraştım. Ellerimde kalmış bir yük, bana her gün, her saat, o anlaşılmaz mizacıyla, aniden patlayan öfkesiyle, insanın her hareketini sürekli, doğal olmayan bir şekilde gözleyişiyle ne kadar sıkıntı verdi! Bir defasında bana deli ya da cin gibi konuştuğunu bilirim—hiçbir çocuk onun gibi konuşup bakmamıştır; ondan kurtulduğuma sevinmiştim. Lowood’da ona ne yaptılar? Orada ateşli hastalık çıkmıştı ve pek çok öğrenci ölmüştü. Ama o ölmedi: ben ise ‘öldü’ dedim—ölmüş olsaydı keşke!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir