M. Myriel, halk arasında Monseigneur Bienvenu lakabıyla tanınırdı ve piskopos olarak bu unvanı taşımaya layık görülmüştü. ayatındaki sadelik ve yardımseverliği onu toplumun sevgilisi yapmıştı. Onun gözünde insanlara yardım etmek bir görevden öte, varoluşunun bir parçasıydı.
Digne Piskoposluğu Sarayı, Digne Hastanesi’ne bitişik olarak yer alıyordu. Bu geniş ve güzel taş yapı, Paris Teoloji Fakültesi doktoru ve 1712’de Digne Piskoposu olan Simore tarafından inşa edilmişti ve bu yüzden asaletle bütünleşmiş bir geçmişe sahipti. Sarayın iç mekânları, şıklık ve ihtişamla doluydu. Floransa’nın klasik tarzını yansıtan kemerli galerileri ve görkemli ağaçların süslediği bahçeleriyle gerçek bir soylu konutunu andırıyordu. Zemin kattaki büyük yemek salonu, uzun bir galeri şeklinde tasarlanmış ve bahçeye açılan geniş kapılarla bezenmişti. Sarayın en ihtişamlı anlarından biri, 29 Temmuz 1714 tarihinde Embrun Başpiskoposu Prens Charles Brûlart de Genlis’in başkanlığında gerçekleştirilen bir resmi yemekti. Bu yemekte, çeşitli piskoposlar ve Fransa’nın dini liderleri bir araya gelmişti ve portreleri, bu anıyı yaşatmak adına salonun duvarlarını süslemekteydi.
Piskoposluk sarayının bitişiğindeki hastane, oldukça mütevazı bir yapıydı. Alçak ve tek katlı binası dar bir alanı kapsıyor, yanı başında küçük bir bahçe bulunduruyordu. Piskopos, yeni görevine başladıktan üç gün sonra bu hastaneyi ziyaret etti ve müdürle yaptığı görüşmenin ardından onu evine davet etti.
Piskopos, müdüre şöyle dedi: “Şu an hastanede kaç hasta var?”
Müdür, “Yirmi altı, efendim,” diye yanıtladı.
Piskopos başını sallayarak, “Ben de o kadar saymıştım,” dedi ve etraflarındaki dar alana dikkat çekti. Müdür ise, hastaların kalabalık odalarda zorlukla kaldığını ve havalandırmanın yetersiz olduğunu belirtti. Piskopos, bu sıkıntının farkında olduğunu onayladı. Müdür, bahçenin de iyileşen hastalar için yetersiz kaldığını ve zaman zaman tifüs salgınları yüzünden hasta sayısının yüzü bulduğunu söyledi. Piskopos, bu sorunların hepsine hak vererek sessizce dinledi ve sonunda, hastane müdürüne dönerek şunları söyledi:
“Beyefendi, siz burada beş odada yirmi altı hasta ağırlıyorsunuz, biz ise burada üç kişiyle altmış kişilik bir alana sahibiz. Bu durumda yanlış bir şey var. Lütfen bu evin asıl sahibi olan hastaları getirin, ben de hastanenize geçeyim.”
Ertesi gün, piskoposun dediği gibi yirmi altı hasta, geniş piskoposluk sarayına taşındı ve M. Myriel, hastane binasına yerleşti.
M. Myriel’in maddi durumu oldukça mütevazıydı; ailesi devrim sırasında servetini kaybetmişti ve kendisi piskopos olarak devletten yıllık on beş bin frank maaş alıyordu. Bu maaşın çoğunu hayır işlerine ayırmış, evin giderlerini organize eden bir not yazmıştı. Notta annelere yardım derneklerine, yetimhanelere ve dini misyonlara ayrılan miktarlar belirtiliyordu:
Ev giderlerimi düzenlemek için not:
Anne yardımı derneklerine: 300 livre(2)
Küçük seminere: 1500 livre
Misyon Cemiyetine: 100 livre
Montdidier’deki Lazaristlere: 100 livre
Paris’teki Yabancı Misyonlar Seminerine: 200 livre
Kutsal Ruh Cemiyetine: 150 livre
Kutsal Topraklar’daki dini kuruluşlara: 100 livre
(2)(“Livres,” Fransızca’da eski bir para birimini ifade eder ve tarihsel olarak Fransa’da kullanılan para birimlerinden biridir. 18. yüzyıldan itibaren Fransa’da “livre” olarak bilinen para birimi, 1795’te Fransa’daki yeni para birimi olan “frank” ile değiştirilmiştir. Bugün, “livre” terimi genellikle tarihsel bir bağlamda kullanılır ve modern para birimi olarak karşılığı yoktur. Ancak, tarihsel olarak bir livre yaklaşık olarak 20 sous veya 240 denier olarak bölünebilir.)
Bu düzenleme, kız kardeşi Matmazel Baptistine tarafından tereddütsüz kabul edilmişti. Onun için ağabeyi hem piskoposu hem de koruyucusuydu. İki kadın, bu düzenli ve sade hayatı, piskoposun cömertliği ve fedakârlığı sayesinde sürdürüyordu. Hizmetçi Madame Magloire zaman zaman endişelerini dile getirir ve piskoposun harcamalarını düşünmeden hareket ettiğinden şikâyet ederdi. Piskopos, gelirini yalnızca zorunlu masrafları için kullanır, gerisini yoksullara bağışlardı. Nikah, vaftiz ve dini törenlerden elde edilen gelirler, titizlikle toplanır ve ihtiyacı olanlara ulaştırılırdı.
Bir gün, yaklaşık üç aydır Digne’de bulunan piskopos, “Bütün bunlarla birlikte, oldukça zor durumda kalıyorum!” dedi.
“Doğru söylüyorsunuz!” diye haykırdı Madame Magloire. Piskopos, sadece şehirdeki araba masrafları ve piskoposluk bölgesindeki geziler için hak ettiği ödeneği bile talep etmemişti. Oysa bu, eski piskoposlar için gayet olağandı.
“Hıh!” dedi piskopos, “haklısınız, Madame Magloire.”
Bunun üzerine başvurusunu yaptı. Kısa bir süre sonra, genel konsey bu talebi değerlendirerek piskoposa yıllık üç bin franklık bir ödenek onayladı. Ödeneğin amacı, “Piskoposun araba, posta masrafları ve pastoral gezileri için masraflar” başlığı altında belirlenmişti.
Bu karar yerel burjuvazi arasında büyük bir hoşnutsuzluğa yol açtı. İmparatorluk döneminin eski bir senatörü, on sekiz Brumaire’deki olayları desteklemiş bir beş yüzler meclisi üyesi olarak, Digne yakınlarında büyük bir senatörlük unvanı taşırdı. Dini İşler Bakanı M. Bigot de Préameneu’ya, içinde şu otantik satırların bulunduğu öfkeli ve kişisel bir not gönderdi:
“Araba masrafları mı? Dört bin nüfuslu bir şehirde bu masrafa ne gerek var? Posta ve ziyaret masrafları mı? Bu ziyaretler neden? Üstelik dağlık bir bölgede nasıl bir yolculuktan söz ediliyor? Yol yok ki! Sadece atla gidilir. Château-Arnoux’daki Durance Köprüsü ise ancak öküz arabalarını taşıyabilir. Papazlar hep böyledir. Doyumsuz ve pinti. Önce birer mütevazı elçi gibi davranırlar; sonra da diğerlerinden farkları kalmaz. Şimdi bu da araba ve posta arabası istiyor. Eski günlerdeki gibi lükse ihtiyacı var. Ah, şu eski günler! İşte o eski küçük zamanlar!”
Senatör, bu notun altına birkaç kez işaret koyarak, eleştirilerini aynı cümleyle bitirdi.
Piskopos ise bu kararın ardından, bir sorumluluk bilinciyle, kendisine tahsis edilen geliri tam anlamıyla hayır işlerine harcamaya başladı. Bu durum, Madame Magloire’ı oldukça mutlu etti. “İyi,” dedi Matmazel Baptistine’e, “Piskopos önce başkalarına yardım etti, ama sonunda kendine de bir şey ayırması gerekti. Tüm hayırseverlik işlerini düzenledi. İşte bize üç bin livre! Nihayet!”
Aynı akşam, piskopos bir not yazdı ve onu kız kardeşine sundu. Notun içeriği şöyleydi:
Araç ve yol masrafları:
- Hastanedeki hastalara et suyu vermek için: on beş yüz livre.
- Aix’teki annelere yardım derneği için: iki yüz elli livre.
- Draguignan’daki annelere yardım derneği için: iki yüz elli livre.
- Bulunmuş çocuklar için: beş yüz livre.
- Yetimler için: beş yüz livre.
Toplam: üç bin livre.
M. Myriel’in bütçesi işte böyleydi.
Piskoposun düzensiz gelirleri, nikah işlemleri, izinler, vaftizler, vaazlar, kilise veya şapel kutsamaları gibi vesilelerden sağlanan kazançlar, özellikle zenginlerden büyük bir titizlikle alınırdı; çünkü bu gelirler, tamamen yoksullara aktarılmak üzere kullanılıyordu.
Bu sayede, kısa süre içinde para bağışları akmaya başladı. Hem zenginler hem de yoksullar, M. Myriel’in kapısını çalmaya başladı; biri yardım talep ederken, diğeri bağış yapmak için geliyordu. Piskopos, bir yıl içinde bütün iyiliklerin hazinedarı ve bütün sıkıntıların kasiyeri haline geldi. Elinden büyük miktarda para geçiyordu; ancak bu, yaşam tarzında herhangi bir değişiklik yapmasına veya ihtiyaçlarının üzerine en ufak bir lüks eklemesine neden olmadı.
Tam tersine. Kardeşlik her zaman üstündeydi, sefalet ise altındaydı. Böylece, gelen her şey neredeyse hemen verilmiş olurdu; susuz bir toprağa dökülen su gibi. Ne kadar çok para gelse de, asla birikim yapamıyordu. Bu yüzden, elindekiyle yetinmeyi öğrenmek zorundaydı.
Piskoposların, emir ve vaaz mektuplarında vaftiz isimlerini kullanmaları yaygın bir gelenekti. Digne’nin halkı, piskoposun isimleri arasında onlara anlamlı gelen birini içgüdüsel bir sevgiyle seçerek ona “Bayım Hoş Geldin” (Monseigneur Bienvenu) demeye başladı. Biz de onlara uyarak, onu böyle anacağız. Ayrıca, bu unvan ona hoş geliyordu. “Bu ismi seviyorum,” derdi, “Hoş Geldin, Bayım, benim için önemli.”
Çeviren: Cansu Porsuk