Günümüzde insanlar, toplumsal baskıların etkisiyle hayatlarını şekillendiriyor. İstatistikler gösteriyor ki, dünyadaki bireylerin çoğu, başkalarının beklentilerine göre yaşamayı tercih ediyor. 2022 yılında yapılan bir araştırmaya göre, %73’ü iş seçerken maaş ve prestij gibi faktörlere odaklanıyor ve %64’ü kariyer seçimlerinde ailelerinin veya toplumun görüşlerinden etkileniyor. Bu, insanların kendi tutkularına ve hayallerine göre hareket etmediklerinin bir göstergesidir.
Hayatımızın her alanı, toplumsal baskıların izlerini taşıyor. Giydiğimiz kıyafetler, gittiğimiz okullar, hatta en basit gündelik alışkanlıklarımız bile çoğunlukla çevremizden gelen talepler doğrultusunda şekilleniyor. Örneğin, Türkiye’de yapılan bir moda araştırması, gençlerin %60’ının sadece popüler markaları tercih ettiğini ve %72’sinin modaya uygun giyinmeye çalıştığını ortaya koyuyor. Birçok kişi, toplumsal kabul görmek için kendi tarzını değil, genel kabul gören tarzları benimsemiş durumda. Bu, kişisel özgürlüklerin sınırlanmasına ve bireyin kimliğini bulmada zorlanmasına yol açıyor.
Eğitimde de benzer bir tablo var. 2021 yılında, Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin %68’i, gelir getiren bölümlere yönelirken, %45’i aslında ilgi duymadığı bir bölümde eğitim görmek zorunda kaldığını belirtiyor. Bu, insanların kendi potansiyellerine ulaşmalarını engelleyen bir durum. Aynı şekilde, çalışma hayatında da benzer bir durum söz konusu. Araştırmalara göre, dünya genelinde çalışanların yalnızca %15’i işlerinden tam anlamıyla memnun ve çoğunluk kariyerlerinde mutsuz. Peki, bu mutsuzluk nereden kaynaklanıyor? Toplumun dayatmalarına uymaktan, kişisel isteklerin ve hayallerin peşinden gitmemekten.
Birçok kişi, toplumun onlara sunacağı takdir ve ödülleri düşünerek yaşamını sürdürüyor. Ancak, bu durum uzun vadede bir içsel boşluğa yol açabiliyor. 2019 yılında yapılan bir araştırma, insanların %80’inin hayatlarından memnun olmadığını ve kendi iç seslerini dinlemediklerini belirtiyor. Kendi hayallerini gerçekleştirmeyenler, genellikle dışarıdan gelen beklentileri karşılamaya çalışırken, içsel huzuru kaybediyorlar.
Daha da ilginci, birçok insan içindeki korkuları bastırmak için toplumun kurallarına uyuyor. Başaramama korkusu, dışlanma korkusu… Bu korkular, aslında bize hayatı yaşamadan önce durmamız gerektiğini söylüyor. Korkularımıza karşı cesur olursak, keşfetmediğimiz yeteneklerimizle tanışabiliriz. Birçok başarı, cesaretle başlar. 2020 yılında yapılan bir anket, başarılı girişimcilerin %85’inin, risk alarak başarılı olduklarını ve korkularına rağmen cesurca hareket ettiklerini ortaya koyuyor. Oysa toplum, çoğu zaman risk almaktan kaçınmamızı öğütlüyor.
Farklı yaşamak, farklı düşünmek, toplumun standartlarının dışında bir hayat sürmek zor olabilir. Ancak bu farklılıklar, kendi yolumuzu bulmamıza olanak tanır. Düşünsenize, başarılı bir girişimcinin her zaman topluma uyan bir birey olmasının zor olduğu gibi, çok sayıda kültürel ve bireysel farklıklar da kişilerin farklılıklar yaratmasını sağlıyor. Ve bu farklılıkları benimsediğimizde, o zaman kendi hayatımızı yaşarız.
Birçok insanın yaptığı hatalardan biri, toplumsal normlara ayak uydurmak adına, kendi arzularını, hayallerini ve tutkularını bir kenara bırakmasıdır. Peki ya kendimizle konuşsak? O zaman, sadece kendi sesimizi dinleriz ve kendi yolumuzu çizeriz. Kendi hayatımızı yaşarız. Gerçekten sevdiğimiz işi yaparız, giymek istediğimiz kıyafetleri giyeriz, hayatı başkalarının değil, kendimizin istediği gibi yaşarız.
Unutmayın, dünya, cesurca adımlar atanlar için farklı fırsatlar sunar. Kendi iç sesinizi dinleyin, korkularınızı bir kenara bırakın ve hayatınızı tam anlamıyla yaşayın. Sadece toplumun sizi yönlendirmesine izin vermeyin. Eğer kendinizle konuşursanız, yalnızca kendi hayatınızı yaşarsınız. Gerçek başarı, toplumun onayını almakla değil, kendi iç huzurunu bulmakla gelir.