Hayatta herkesin doğruları ve yanlışları vardır. Ama durun, doğru dediğimiz şey gerçekten doğru mu? Ya da yanlış dediğimiz şey herkes için yanlış mı? Doğru ve yanlış, kişiden kişiye değişir. Hepimizin yaşadıkları, gördükleri ve öğrendikleri farklı olduğu için, bu kavramlar da görecelidir. Peki, insan kendi doğrusunu seçerken neye göre hareket etmeli?
Her insan, kendi beyin süzgecinden geçirerek doğrularını ve yanlışlarını oluşturur. Ancak bu doğrular gerçekten bize mi ait? Yoksa başkalarının etkisiyle şekillenmiş fikirler mi? Toplumun genel kabulleriyle örtüşen doğrularımız, aslında ne kadar bizimdir? Örneğin, bir zamanlar “Dünya evrenin merkezidir” diye düşünülüyordu. Bu, o dönemin en büyük “doğru”suydu. Ama ne oldu? Zaman geçti, bilim ilerledi, o doğru yanlış oldu. Yerine yeni doğrular geldi.
Aslında bu örnek bile bize şunu gösteriyor: Hayatta kesin doğru ya da kesin yanlış diye bir şey yok. Her şey değişir. Hem de bir salise içinde bile değişebilir. Ve biz o anda neyin doğru olduğunu düşünüyorsak, ona göre hareket ederiz. O an için doğru olan bir şey, zamanla yanlış gibi görünebilir. Ama ne yaparsak yapalım, geçmişe dönüp değiştiremeyiz.
Peki, doğrular ve yanlışlar neden değişir? Çünkü her şey birbiriyle etkileşim halindedir. Tıpkı duran bir misketin başka bir misketle çarpışınca hareket etmesi gibi, her şey başka bir şeyden etkilenir ve değişir. İşte bu yüzden kesinlik diye bir şey yoktur. Kesin doğruya ya da kesin yanlışa tutunmaya çalışmak, aslında hayatın değişkenliğini göz ardı etmektir.
Düşünün, bugün 7 yaşındaki halinizle aynı mısınız? O zamanki düşünceleriniz, hayalleriniz, hatta fiziksel görünümünüz bile değişti. Ve bu değişim, hayatın doğal bir parçası. Değişmeden, uyum sağlamadan, evrim geçirmeden hayatta kalmak mümkün değil. Dinozorlar da bunu başaramadığı için yok oldular. Eğer hayatta kalmak istiyorsak, değişime açık olmalı ve uyum sağlamayı öğrenmeliyiz.
Peki, bu kadar değişimin içinde neden hâlâ plan yapıyoruz? Hayatta her şeyden etkileniyorsak, bu planlar ne kadar gerçekçi olabilir? Elbette plan yapmak modern dünyanın bize dayattığı bir alışkanlık. Ama bu planlar her zaman bozulur. O zaman hayal kırıklıkları yaşar, “Keşke böyle olmasaydı” diye hayıflanırız. Halbuki değişimin kaçınılmaz olduğu bir dünyada, planlı yaşamak yerine akışına bırakmayı öğrenmeliyiz.
Çocukluğunuzda büyüyünce ne olmak istediğinizi soran klasik soruyu hatırlayın. O zaman verdiğiniz cevapla şu anki hayatınız aynı mı? Muhtemelen değil. Çünkü hayatın planlara değil, değişime göre şekillendiğini deneyimlediniz. O yüzden, kesin kurallar koymak yerine değişime kucak açın. Kendi doğrularınızı yaratmaktan korkmayın. Ve unutmayın: Hayatta kalmanın sırrı, değişime direnmek değil, onunla uyum sağlamaktır.
Son olarak kendinize şu soruyu sorun: “Bu sürekli değişen dünyada kendi değişimimle var olmak istiyor muyum?” Eğer cevabınız evetse, değişime hayır demeyin. Dinozorlar gibi nesli tükenenlerden olmayın. Hayatı akışına bırakın, pozitif düşünün, planlara değil, anın getirdiklerine odaklanın.
Çünkü mesele sadece bir soru etrafında dönüyor: Var olmak mı, yok olmak mı?