Fantine’in Mutluluğu
Fantine, ne şaşkınlıkla ne de heyecanla tepki verdi; çünkü içinde bulunduğu an, saf mutluluğun ta kendisiydi. Sadece tek bir soru sordu:
– Peki ya Cosette?
Bu soru, öylesine derin bir güven, sarsılmaz bir inanç ve mutlak bir huzurla sorulmuştu ki içinde en ufak bir kuşku ya da endişe yoktu. Bu yüzden yanıt vermek zordu. Fantine, konuşmaya devam etti:
– Sizin burada olduğunuzu biliyordum. Uyuyordum ama sizi görüyordum. Uzun zamandır buradaydınız; gece boyunca gözüm üzerinizdeydi. Etrafınızda kutsal figürler vardı, bir ışık içinde yüzüyordunuz.
Bay Madeleine başını kaldırıp bir haça baktı. Fantine yeniden sordu:
– Ama söyleyin bana, Cosette nerede? Neden onu yanıma koymadınız? Uyandığımda başucumda olmasını isterdim.
Bay Madeleine, sonradan asla hatırlayamayacağı kadar mekanik bir cevap verdi. Neyse ki o sırada doktor içeri girdi ve durumu kurtardı:
– Çocuğum, sakin olun, dedi doktor. Çocuğunuz burada.
Fantine’in yüzü birden aydınlandı, gözlerindeki ışık yanaklarına kadar yayıldı. Ellerini birleştirerek dua edercesine coşkuyla haykırdı:
– Ah! Onu bana getirin!
Anne yüreğinin yanılgısı… Cosette, onun gözünde hâlâ küçük ve taşınabilir bir çocuktu.
– Henüz değil, dedi doktor. Şimdi olmaz. Ateşiniz hâlâ tam geçmedi. Onu görmek sizi heyecanlandırır, sağlığınızı kötü etkiler. Önce iyileşmelisiniz.
Fantine, bu sözleri öfkeyle böldü:
– Ama ben iyileştim! Size söylüyorum, artık iyiyim! Bu doktor tam bir ahmak! Çocuğumu görmek istiyorum!
Doktor sabırla cevapladı:
– İşte hâlâ böyle tepki veriyorsunuz. Sakinleşmeden çocuğunuzu göremezsiniz. Onu sadece görmek yetmez, onun için yaşamalısınız. Akıllıca davranırsanız, çocuğunuzu size bizzat ben getireceğim.
Bu sözler üzerine Fantine başını önüne eğdi. Sesi, neredeyse fısıltı kadar yumuşak çıktı:
– Doktor bey, affedersiniz… Gerçekten üzgünüm. Eskiden böyle konuşmazdım. Ama yaşadıklarım yüzünden bazen ne dediğimi bilmiyorum. Biliyorum, endişeleniyorsunuz. Haklısınız. Beklerim, ne kadar gerekiyorsa beklerim. Ama inanın, çocuğumu görmek bana zarar vermezdi. Onu düşünüyorum… dün geceden beri gözlerim hep onun hayalinde. Şimdi getirseler, sadece tatlı tatlı konuşurdum onunla, hepsi bu. Onu görmek istemem çok doğal değil mi? Montfermeil’den onu getirdiğinizi biliyorum. Ama size kızgın değilim.
Bir süre sustu, sonra umutla ekledi:
– Mutlu olacağımı hissediyorum. Dün gece beyaz elbiseler giymiş, bana gülümseyen insanlar gördüm. Doktor ne zaman isterse, bana Cosette’i getirecek. Hastalık falan kalmadı bende; bunu hissediyorum. Ama burada herkes mutlu olsun diye hasta gibi davranırım. Çok sakin olduğumu görünce, “Artık çocuğunu görmesine izin verelim,” diyecekler.
Bay Madeleine, yatağın yanında bir sandalyeye oturmuştu. Fantine ona döndü, hasta bir çocuğun uslu görünme çabasıyla gülümsedi. Ama kendini tutamadı ve durmaksızın sorular sormaya başladı:
– Yolculuğunuz iyi geçti mi, Bay Başkan? Cosette’i getirmek için ne kadar iyiliksever davrandınız! Bana bir tek şeyi söyleyin, o nasıl? Beni hatırlar mı dersiniz? Çok küçüktü… Thénardier’ler ona iyi baktı mı? Ona temiz çamaşırlar verdiler mi? Ah, sefalet içinde kıvranırken bunları düşünmek bana ne çok acı verirdi! Ama artık bitti. Şimdi mutluyum. Bay Başkan, onu güzel bulmadınız mı? Kızım güzel değil mi?
Madeleine onun elini tuttu:
– Cosette güzel, dedi. İyi durumda. Onu yakında göreceksiniz. Ama sakin olun. Çok hızlı konuşuyorsunuz ve bu sizi yoruyor.
Fantine her cümlesinden sonra öksürüyordu. Ama bu kez sustu, çünkü kendini tutamazsa Cosette’i görmekten mahrum kalacağını düşünüyordu. Daha sıradan şeyler söylemeye başladı:
– Montfermeil güzel bir yerdir, değil mi? Yazın eğlence için gidilir. Thénardier’ler işlerini iyi yapıyorlar mı?
Madeleine, bir şey söylemek için ağzını açtı ama kelimeler diline gelmedi. Bu sırada odada yalnızca Simplice kalmıştı. Sessizliği, Fantine’in aniden yükselen çığlığı bozdu:
– Duyuyorum! Tanrım, duyuyorum!
Fantine, kolunu kaldırarak herkesin sessiz olmasını işaret etti ve nefesini tutarak dinlemeye başladı. Dışarıdan bir çocuğun sesi geliyordu. Küçük bir kız çocuğu şarkı söyleyerek bahçede koşuşturuyordu.
Fantine coşkuyla haykırdı:
– Bu Cosette! Sesini tanıyorum!
Ama çocuğun sesi uzaklaştı ve kayboldu. Fantine’in yüzü bulutlandı. Madeleine, onun mırıldandığını işitti:
– Doktor, beni kızımla buluşturmamakla ne kadar zalim bir şey yapıyor…
Fantine’in hayalleri yeniden geri geldi. Başını yastığa yasladı ve kendi kendine konuşmaya başladı:
– Ne kadar mutlu olacağız! Küçük bir bahçemiz olacak. Kızım bahçede kelebeklerin peşinden koşacak. İlk komünyonunu yapacak…
Madeleine onun sözlerini dinliyordu ama dalgın bir şekilde. Fantine bir an sustu. Madeleine istemsizce başını kaldırdı ve onu gördüğünde irkildi. Fantine’in yüzü solgundu, gözleri bir noktaya dikilmişti.
– Tanrım, Fantine! Neyin var?
Fantine cevap vermedi, eliyle arkasını işaret etti. Madeleine dönüp baktı. Kapıda Javert duruyordu.
Çevirmen : Cansu Porsuk